SÖYLEŞİLER
YÜCEL PAŞMAKÇI İLE YAPILAN RÖPORTAJ
(12-06-2006)
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız lütfen?
Ben İstanbul Kadıköy Acıbadem’de dünyaya geldim 1935 yılının 24 Ağustosunda. Sırasıyla Acıbadem ve Moda ilkokulu ile Yel Değirmeni’nde bulunan Ortaokulda ve Haydarpaşa Lisesi’nde okudum Bir dönem Heybeliada Deniz Askeri Lisesi’ne devam ettim. Babamın isteği üzerine askeri okuldan ayrıldım.
Müzikle ilk uğraşınız ne zaman başladı?
Benim orta okulda falan müzik notum sıfırdı. Hiç alakam yoktu bu işlerle. Hatta sınıfı geçebilmek için seçmeli dersler arasından müzik yerine resmi seçmiştim. 1951 yılında Haydarpaşa Lisesi’nde okurken bir arkadaşımın vasıtasıyla saza başladım. Çok sevdim. O yıllarda böyle yaygın değildi tabii. Epeyce ilerlettim saz çalmayı. Liseyi bitirdiğim sene 1954 yılında İstanbul Radyosu’nda, bir saz sanatçısı almak üzere sınav açıldı.. Sınava girdik. Stajyer sanatçı olarak girdik radyoya.
Stajiyerlik yıllarında radyodaki çalışma ortamınızdan bahseder misiniz?
Stajlerlik sırasında her gün 3-4 saat ders alıyorduk. Solfej ağırlıklı derslerdi bunlar. O dönemlerde ben türkü yazmaya (notaya Alma) çok meraklıydım. İlk yazdığım türkü: “O Meral Bakışın Ey Peri Sûret” adlı bir Diyarbakır türküsüydü.
Daha sonraki yıllarda görev aldığınız kurumlardan da bahseder misiniz?
Stajyerlik bitince bizi sözleşmeli olarak aldılar. Bir süre devam ettim çalışmalara. Daha sonra 1962 yılında İstanbul Belediye Konservatuarı’nın İcra Heyeti’nde sınav açıldı. Burayı da kazandım ve memur sanatçı olarak göreve başladım. Bir ara burada şef yardımcılığı da yaptım. Bu 1972 yılına kadar sürdü. O sıralar TRT’deki reorganizasyon çalışmaları dahilinde şube müdürlükleri kurulmaya başlanmıştı. Benden de İstanbul Radyosu bünyesinde halk müziği şubesini yönetmemi istediler. Şube müdürü olarak göreve başladım. Konservatuardaki görevimden ayrıldım tabii. 1976 yılında da Ankara merkez müdürlüğüne atandım. Daha sonra İstanbul’a geldim. Zaten o sıralar Devlet Türk Müziği Konservatuarının kuruluşuyla da uğraşıyorduk.
Konservatuarın yani Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın kuruluşu nasıl oldu?
1974-75 yılları arasında böyle bir fikir oluştu, konservatuar kurma fikri. Ben de kurucular arasında yer aldım o zaman. Tabii bir toplantı yapacak yerimiz bile yoktu. Bazen Ercüment Bey’in [Berker] bürosunda bazen de Alaattin Yavaşça’nın muayenehanesinde toplanıyorduk. Çok zorluklarla oldu kurulu aşaması. O zaman Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir okul olarak kuruldu. Hatta eğitime de yarı devrede yarısında başlandı.
Konservatuardaki görevlerinizden bahseder misiniz biraz da?
Kurucu öğretim görevlisi olarak ilk dönemden itibaren çalıştım. Ancak kuruluşu yaptıktan sonra ben TRT’deki vazifem nedeniyle ayrıldım Ankara’ya gittim. 1979 yılında İstanbul’a döndüm ve o yıldan itibaren tekrar konservatuarda görev aldım. Ama bu arada Radyodaydım aslında. Asıl kadromun konservatuara aktarılması 1983 yılıdır. Konservatuarın Türk Halk Müziği Ana sanat dalında yöneticilik yaptım. Türk Halk Müziği Solfeji, Repertuar derslerini okuttum. 2000 yılında yaş haddinden emekli oldum.
Radyoya tekrar dönecek olursak, Radyoda da bağlama sanatçılığının dışında başka görevleriniz oldu değil mi?
İstanbul Radyosu’nda Bağlama Sanatçısı olarak göreve başladıktan sonra çeşitli idari görevler aldım. Önce İstanbul Radyosu Türk Halk Müziği Şube Müdürlüğü, daha sonra Ankara’da aynı görevi sürdürdüm. Repertuar kurulu üyeliği yaptım bir süre. Topluluk şefliği, koro şefliği gibi vazifelerde de bulundum. Ayrıca uzman programcı olarak bir süre hizmet ettim. “Halk Müziğimizin Eski Ustaları”, “Elli Yılda Halk Müziği” gibi programlar hazırladım.
Hocam sizin derlemecilik yönünüzün olduğunu biliyoruz. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
İlk derleme çalışmasını yapmak üzere 1964 yılında Kütahya’ya gittim. Hisarlı Ahmet’ten epey bir türkü derledim. Onların tamamına yakını yazdım. Sonra Şarköy’de Selanik muhacirlerinden yaptığım derlemeler vardır. Bunların da çoğunu yazmışımdır. İstanbul ve Ankara radyolarında çalışırken mahalli sanatçılar gelirdi bize. Onlara çok değer verirdik biz.. onlardan da çok sayıda türkü derledim.
Sizin derlemelerinizle de bağlantılı olarak Bursa Belediye Konservatuarındaki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
1997 yılında Bursa’da ki belediye konservatuarının halk müziği bölümünü oluşturduk. Çok yetenekli öğrenciler iyi bir eğitim kadrosuyla çalışıyorlar orada. Burada oluşturduğumuz bir derleme heyetiyle iki defa derlemeye gittik. Kütahya Tavşanlı ve Bursa’nın dağ köylerinde türküler derledik. Yine bunların da bir kısmını yazdık.
Hazır söz derleme ile ilgili açılmışken bir derleme sırasında nelere dikkat etmek gerekir?
Her şeyden önce emin kaynağı bulmak lazım. Kaynak kişiye çok sıcak yaklaşmak lazım. Mesela bir dönemde Van’a gidilmiş. Derlemeciler biz buraya türkü derleye geldik diye valilikten izin almışlar. Vali de çalıp söyleyen kim varsa toplayıp gelin demiş. Polis göndermişler kaynak kişileri getirsin diye... Bu kaynak kişiyi çok olumsuz etkiliyor tabii. Resmi kanaldan bu işi yapmak zor tabii. Bir de bu işi yapacak kadroyu bulmak zor. Bulsanız da resmi kanaldan yaptığınızda harcırah sorunu var. Mevzuat müsait değil.
Ankara Devlet Konservatuarının yapmış olduğu derlemeleri yani Muzaffer Sarısözen ve Halil Bedii Yönetken’in derlemelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben bu malzemeyi yani yaklaşık 10,000 ezgiyi iki defa dinledim. Bana göre çok başarılı derlemeler bunlar. Sadece derleme değil bunların fişlerini tutmaları o kadar önemli ki. Muzaffer Bey’in halkı iyi tanıması, niteliklerini bilerek sorular sorması ve seçici davranması bu malzemeyi kıymetli hale getiriyor bana göre. Muzaffer Bey’in katılmadığı derlemelerde bu titizliği görmüyoruz.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren oluşturulmaya başlanan halk müziği toplulukları hakkında neler söylemek istersiniz?
Daha Yurttan Sesler yokken radyonun elemanları hem alaturka şarkılar söylüyorlar hem marşlar söylüyorlar hem de türküler söylüyorlarmış. Tabii Muzaffer Sarısözen’le başlayan dönemde ihtisas şubeleri oluşuyor. Vedat Nedim Tör’ün de ön ayak olmasıyla bir topluluk vücuda getirmişler. Gayet isabetli tabii. Eğer topluluk olacaksa bu müziğin repertuarı ayrı, sazı ayrı, üslubu ayrı. Ayrı bir topluluk olması gerekir yani. Şimdi bunun aksini düşünenler şöyle söylüyorlar: “ Halk bir araya gelip türkü söylemez”.. Söylemez olur mu?.. Bunun pek çok örneği var. Sıra geceleri, kadınların mani atışmaları. Muhtelif örnekler var bunlara.
Piyasanın devreye girmesiyle halk müziği nasıl bir görünüm aldı?
Bundan önce televizyonun devreye girmesiyle sanatçılar arasında sorunlar yaşanmaya başlandı. “Ben solo söylemezsem koro içerisinde çıkmam” diyen sanatçılar çıktı. Bize böyle dilekçeler verdiler. Kısır çekişmeler yaşandı. Bu piyasa meselesiyle ilgili şunu söyleyebilirim: şimdi halka ne verirseniz o sonucu alıyorsunuz. Radyoda çok niteliksiz müzik yapmak isteyen kişiler çıktı. Piyasadan radyoya baskılar da oldu zaman zaman. Biz bunlara karşı çok direndik. O zamanki şube müdürümüz de çok direndi. Şimdi ise denetim mekanizması bitti. TRT’nin bu türlü olumsuz yayınları etkilemesi gerekir. Ciddi müzik yayıncılığının merkezi konumunda olmalıdır TRT.
Verdiğiniz değerli bilgiler ve sitemize yaptığınız katkıdan ötürü çok teşekkür ederim hocam...